28 Şubat 2015 Cumartesi

Dördüncü Boyutu Nasıl Algılarız ?


bilmiyorsan öğren


Çok güzel bir bilim ve teknoloji dünyasında yaşıyoruz. Ancak acaba içimizden kaç kişi bugünkü bilim ve teknolojinin sadece iki basit felsefe terimine dayandığını düşündü, yani zaman ve mekan... Bu iki terimin tam olarak ne olduğunu anlayamaz sadece hissedebiliriz. Bir başka değişle yükseklik, genişlik ve derinliği algılayıp, hissediyoruz. Yüksekliği boyumuzla, genişliği kollarımızı açarak, derinliği de önümüzde ki mesafe ile anlatırız. Gerçekten de bu böyle midir ?

Bunu bir örnekle anlatalım. Bundan bir kaç yol önce kuzenim evinde şans eseri basit bir geometri dersine rast geldim. Küçük oğluna boyutları anlatmaya çalışıyordu.
"Bulunduğumuz odada bu yükseklik, bu genişlik, bu da derinlik" diyordu. Yeğeninin tamamen farklı bir görüşü vardı. "Anne, derinlik genişlik ve ya  genişlik yükseklik olamaz mı ?"
Çocuk sözlerinde haklıydı. İsterseniz bunu da bir örnekle açıklayalım. Bir kutu alıp her boyutu (genişlik, yükseklik ve derinlik) farklı renklere boyayalım. Simdi kutuyu çevirdiğimiz de görüyoruz ki daha önce yüksekliği gösteren renk şimdi genişliği göstermektedir. Bir örnek daha verelim. Kuzey kutbunda bulunan bir insani düşünelim.



bilmiyorsan öğrenBu insana göre bu yön sağ, bu yön sol, üst tarafı yukarı, alt tarafı aşağıdır. Şimdi de güney kutbunda bulunan bir insanı düşünelim. Bu kişiye gore sol, sağ, yukarı ve aşağı terimleri kuzeydeki kişinin tam ters yöne denk geldiğini görürüz. Dünyayı ortadan kaldırıp bu iki kişiyi uzay boşluğunda karşılaştırdığımız da yönlerin birbirine ters düştüğünü görürüz. Sonuç olarak boşlukta sağ, sol, yukarı ve aşağı terimlerinin ne anlamı var ? Hiç.
Yönler insanların birbirleriyle iletişim kurmak ve bilim yapabilmek için düşünmüş oldukları terimlerden başka bir şey değildir.
   
bilmiyorsan öğren
Boşlukta yönlerin karşılaştırılması


Ancak bahsetmiş olduğumuz bu boyutlar bazı çok ilginç fenomenlerin var oluşuna sebep olur. Mesela düz bir yüzeyin üzerinde dalgalanmalar ve eğrilikler başladığında duygularımız yükseklik teriminin ne olduğuna şahit olur. Eğer duyuların herhangi bir eğrilik hissetmezse o zaman her şeyin düz olduğu hissine kapılırız. Bazı durumlarda ise eğriliklerin gözünüzün önünden kaybolduğuna şahit oluruz. Bir uçakla yüksek bir dağın üzerinden uçtuğunuzu ve yukarıdan yer yüzüne baktığınızı hayal edin. Dağın yüksekliğini fark edemez üçüncü boyutu algılayamayız. Düzlük üzerinde uçtuğumuzu sanabiliriz. Ancak alçalırsak dağların yüksekliğini ve dolayısıyla üçüncü boyutu algılamış oluruz.

İsterseniz son bir örnek daha vereyim. Denizin ortasında ilerleyen bir kayık düşünün bizden uzaklaştıkça gözlerimizin önünde kaybolur. Bu fenomen dünyanın eğiminin bir sonucudur. Kayık dünyanın arkasında saklanır ve biz onu göremeyiz. Bu onun yok olduğu anlamına gelmez. Dünyanın sahip olduğu eğim sadece onu görmemizi engeller.

Bu anlattığımız örneklerden anlıyoruz ki dünyanın sahip olduğu eğim bizim için sadece duygularımız üçüncü boyutu algıladığı zaman bir önem kazanır. Herhangi bir sebepten dolayı duygularımız yüksekliği algılamazsa, her şeyi düz görürüz. Yani üçüncü boyut artık yoktur.


Sadece uç boyutu bilen bizlere evrendeki her şey çok güzel görünüyordu. Ta ki yeni bir teori gelip te bizlere yaşadığımız evrenin aslında uç boyutlu değilde dört boyutlu olduğunu söyleyene kadar. Sindi diyeceksiniz ki "üç veya dört boyut! Ne fark eder ki ?"  Fakat durum hiç te böyle değil. Çünkü bugün biliyoruz ki insan duyuları en çok üç boyutu algılamakla sınırlılar. Dört boyutlu şekilleri olduğu gibi algılama yeteneğine sahip değiller ve evrendeki her şey aslında dört boyutludur. Bütün bunlar bizlere garip gibi görünebilir. Neden duygularımız dördüncü boyutu algılayamasın ki ? Bir sonraki örnek iste tam da bunu açıklıyor.

Bir A noktasından B noktasına doğru çizelim. Tek boyutlu küpü çizmiş oluruz. Yatay olarak çizgileri farklı bir yöne uzattığınızda ise dörtgeni ve ayni anda iki boyutlu küpü çizmiş oluruz. Dörtgenin kendisine dikey olarak uzattığımız zamanda bildiğimiz uç boyutlu kup ortaya çıkmış olur. Dört boyutlu bir kup yapmak için de ayni mantığı takip edip uç boyutlu küpe sahip olduğumuz an az önce yapmış olduğumuz işlemi devam ettirmemiz gerekir. Küpün hacmini kendine dikey şekilde çekmemiz gerekir. Yan tarafına doğru değilde hacmine dikey olarak çekmeliyiz. Ancak böyle bir işlem insan duyuları tarafından algılanamıyor ve de insan mantığına sığmıyor. Düşünme kabiliyetimizi aşıyor. Mantıken bunu başarmak imkânsız. Yani dört boyutlu bir küpü duygularımızla algılamamız, görmemiz ve neye benzediğini anlamamamız mümkün değil. Onu göremememiz var olmadığı anlamına gelmez. Bu kup gerçekte var. Onu gidemiyoruz ancak matematiksel işlemlerle ve formüllerle onu inceleyebiliyoruz. Burada aklımız duygularımızın yerini alıyor. Dört boyutlu küp var. Bizim duyularımız dışında.


Daha önce söylediklerini de dayanarak bizlerin algılayamaması ve görememesi gerekir. Fakat bizler etrafımızda ki olayları ve nesneleri görebiliyor ve algılayabiliyoruz. Peki nedir bu gördüklerimiz ? Cevap çok basit, duygularımızın sınırlı kapasitesi evrendeki gerçekliğin bir kısmını filtre ederek sahte bir parça oluşturur. Bu parça öyle bir yapıya sahiptir ki uç boyutlu büyük bir ayna görevini görür. Dört boyutlu nesneler duygularımızın yarattığı bu dev uç boyutlu ayna üzerine yansır ve bizde bunların yansımalarını - gölgelerin algılarız, idrak ederiz.

Simdi sizden hayal gücünüzü çalıştırmanızı ve bir dünya hayal etmenizi rica edeceğim. Bu dünya bizim dünyamıza neredeyse aynı, aradaki tek fark onun iki boyutlu olması. Bu dünyadaki her şey düz tabanlı(yerle bir, yükseklikten yoksun) olur. İnsanlar , evler ve diğer her şey düz taban, sadece genişliğe ve uzunluğa sahipler. Bu dünyanın insanları üçüncü boyutu yani yüksekliği algılayamazlar. Simdi bu dünyanın dışında ve ötesinde uç boyutlu bir cisim alalım. Bu cismi bu dünyada yasayan iki boyutlu insanlar fark edilemez. Eğer herhangi bir şekilde bu üç boyutlu cisme bir ışık tutulursa bu cismin gölgesi dünyamızın üzerine yansıyacaktır. Burada yasayan iki boyutlu insanlar, cismin yansıyan gölgesini - yansımasını AP açık bir şekilde fark edecekler. Yine bu dünyanın iki boyutlu bilim adamları, uç boyutlu cismin gölgesinin etrafına toplanacak ve onu incelemeye başlayacaklar. Bu yeni beliren cisim hakkında çeşitli fikir ve teoriler üretecek, hesaplamalar yapacaklardır. Ancak cismin gerçekte ne olduğunu asla bilemeyecekler. Bir başka örnek olarak da ben bu dünyada bulunan bir grup insanın önüne bir çizgi çekersem, neye şahit olacaklar ?

Mucize eseri önlerine aniden bir duvar duvar belirdiğini görecekler. Bu duvarın bir tarafından diğer tarafına geçemeyecekler. "Nasıl ?" diyecekler, "birden bire hiç sebep yokken nasıl oldu, bu bir mucize" diyecekler. Aslında bir mucize yok, duvarı ben çizdim.


Şimdiye kadar anlattığımız bu iki boyutlu dünya ve onun ötesinde (üzerinde) bulunan üç boyutlu bizlerin örneğini bizim uç boyutlu dünyamız üzerine uygulayalım. Daha önce bahsettiğimiz ikinci boyut bu sefer üçüncü boyut olur, daha önceki üçüncü boyut bu defa dördüncü boyut olur. Bu durumda uç boyutlu olan bizler, önceki örnekte olduğu gibi gerçekte var olan dördüncü boyuta ait cisimlerin yalnızca bizim dünyamıza yansıyan gölgelerini - yansımalarını fark edebiliriz. Dört boyutl7 cisimleri incelerken yalnızca onların yansımaları üzerinde hesap ve fikir yürütebiliriz. Gerçekte dört boyutlu cisimlerin ne olduğunu, neye benzediğini asla bilemeyiz. Nasıl ki iki boyutlu dünyanın insanları bizim uç boyutlu dünyamızı göremiyor sadece onun gölgesini algılaya biliyorlardı, bizde ayni şekilde uç boyutlu canlılar olarak dört boyutlu cisimlerin yalnız ve yalnız bizim dünyamıza yansıyan bölgelerini idrak edebilir, araştırıp, inceleyebiliriz. Ne var ki bu gölgeler aslında sahtedir, bir uç boyutlu dünyanın bilim adamları dört boyutlu gerçekliğin gölgelerini araştırdıkları için, gerçekteki dört boyutlu alem hakkında yanlış teoriler, yanlış fikirler üretmektedir. Modern fiziğin bu güzel evreninde, bu güzel dört boyutlu kainatta çok güzel fenomenler gerçekleşmektedir. Dört boyutlu cisimleri duygularımızı kullanarak algılayamıyoruz. Fakat bu cisim herhangi bir şekilde ışık altına tutulursa ve gölgesi bizim dünyamızın üzerine düşerse, duygularımız onu algılayabilir. Ancak cismin gerçekteki 4 boyutlu halini değil de onun üç boyutlu yansımasını görebiliriz. Ancak bu güzel dört boyutlu evrende gerçekleşen garip olaylar bununla sınırlı değil. Hatırladığınız üzere az önceki örneğimiz de iki boyutlu dünyada ki iki boyutlu insanlar için bizim çekmiş olduğumuz çizgi onlar için aşılamaz bir engel teşkil ediyordu. Üç boyutlu bir canlı için yerdeki bu engeli aşmak hiçte zor değil. Üç boyutlu biz insanlar için üç boyutlu bir madde aşılamaz bir engel olabilir. Aynı engel dört boyutlu bir insan için (eğer böyle bir insan olsaydı) duvarı aşmak hiçte zor olmazdı. Küçük bir adımla dördüncü boyut sayesinde kolayca bu duvarı geçebilir ve diğer tarafından çıkabilirdi.

Şimdi burada sorulması gereken soru : İki boyutlu bir insan ikinci boyut tutsaklığından kurtulup, üçüncü boyuta geçebilir mi ? Cevap evet !

İki boyutlu dünyanın elastik bir yapıya sahip olduğunu var sayarsak ve onun üzerinde ki bir insanın, devamlı olarak kütlesini ve enerjisini, yani ağırlığını arttığını var sayarsak, bu durumda o kişi ayaklarının altında ki dünyanın çökmeye başladığını fark eder ve kendini sürekli olarak derinleşen bir kuyunun içinde bulurdu. Yani bu yerle bir olan insan, kendisinde bulunmayan yükseklik boyutunun yavaş yavaş ortaya çıkmasına şahit olacaktı. Bu adamın ağırlığı artmaya devam ettikçe içinde bulunduğu çukurun derinliği de artmaya devam eder. Taa ki o insanın ağırlığı sonsuza erişip bastığı yerin delinmesine kadar... İşte bu olay gerçekleştikten sonra bir anda bu insan kendini üç boyutlu olarak üç boyut aleminde bulacaktır.

bilmiyorsan öğren
Kara delik
Ayn durum bizler içinde geçerlidir. İçinde bulunduğumuz üç boyutlu mekandan kurtulup dördüncü boyuta ulaşmamız mümkün. Buna en büyük örnek ise kara deliklerdir. Nedir kara delik ? Sönen bir yıldızın hacmini küçültüp kütlesini devamlı olarak arttırmaya başlaması ile ve hiper kütleye ulaşılmasıyla ortaya çıkar. Bu şekilde tıpkı önceki örnekte olduğu gibi sönmekte olan yıldız içinde bulunduğu mekanı bükerek dev bir kuyu oluşturur ve sonuçta mekanı delerek dördüncü boyuta geçer. Kara delik oluştuğunda madde yani yıldız varlığını sona erdirmemiştir. Sadece başka bir boyuta geçip bizler tarafından görünmez, algılanmaz hale gelmiştir.

Çok güzel bir evrende yaşıyoruz. İzafiyet teorisine göre yaşadığımız evren dört boyuttan oluşuyor. Evrenin 11 boyuttan oluştuğunu savunan teorilerde var. Kaç boyutun var olduğu kesin olamasa da kesin olan tek bir şey var. Duyularımız üçüncü boyutun dışına çıkamıyor. Dolayısıyla bizim gördüğümüz, hissettiğimiz, algıladığımız her şey aslında duyularımızın ve beynimizin bir yanıltmasıdır çünkü bunlar gerçek dört boyutlu varlıkların üç boyutlu dünyada ki yansımasıdır.




2 yorum:

  1. merhaba blogunuzu tesadufen buldum yazmayi birakmissiniz sanirim bu duruma uzuldum icerdigi bilgiler gayet net ve anlasilir devam etmenizi umut ediyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba evet bu projem bazı olumsuz durumlardan dolayı yarım kalmıştı ama yakın bir zamanda yeni bir isimle baştan yayın hayatına başlayacağımızı bildirmekten mutluluk duyarız

      Sil